Monday, October 8, 2007

Fotoğraflı Versiyon: Pınarbaşı, İnebolu ve Cide üzerinde Amasra

Valla Kanyonu'nu tepeden de olsa görme çabalarımız sonuç vermeyince epey yorulmuş olarak Pınarbaşı'ndaki Paşakonağı'na gittik. Şansımıza o gün bir düğün vardı bahçesinde. Bu vesileyle ilk kez köçekleri canlı olarak görmüş oldum:) Canlı kırmızı rengin hakim olduğu bir etekle ve ellerinde zillerle oynayan adamlar. Arada sırada eteklerini savurup yere oturuyor ve orada oynamaya devam ediyorlar. Bizim için de öyle ama herhalde balkondan bu manzarayı seyreden Avustralyalı turist için daha da ilginç bir görüntüdür. Buyrun youtube'dan bir köçek videosu:

Paşakonağı büyük bir bahçenin içinde iki katlı kocaman bir konak. Restore edip turizme kazandırmakla çok iyi yapmışlar. Odalara bir şekilde banyo, tuvalet de yerleştirilmiş. Bazılarında ikisi ayrı ayrı küçük bölmeler halinde. Üst kattaki sofa kısmı oturulabilecek şekilde dekore edilip eski eşyalarla süslenmiş. Eski evlerin tarzını sevdiğim için burayı da sevdim ben.

Yemeği Paşakonağı'nda da yiyebilirdik ama Pınarbaşı merkezinde yemeyi tercih ettik. Kapanmak üzere olan bir lokanta bularak kaybettiğimiz enerjileri geri aldık...

Ertesi gün bahçede yaptığımız güzel kahvaltının ardından Horma Kanyonu'nun Pınarbaşı tarafındaki başlangıcını görmeye gittik. Aslında normalde gidenler buradan girip Ilıca Şelalesi'nden çıkıyorlar sanırım ama biz biraz tersten ilerlemiş olduk. Kanyon girişini de gördükten sonra hatalı bir plan yaptık, hiçbirimizin daha önce görmediği İnebolu ve Abana'ya gitmeye ve oradan Cide üzerinden sahilden geçerek İstanbul'a dönmeye karar verdik. Tabi Abana'ya gidince doğuya doğru da epey bir gitmiş olduk. Yolda çok güzel yerlerden geçtik gerçi ama Abana bizde hayal kırıklığı yarattı. Yol yorgunluğunu atmak için bir plajda denize girdik sadece. Oradan da İnebolu Cide arasındaki bitmek bilmeyen virajlarla dolu yola devam ettik. Normal zamanda zevkli bir yolculuk yapmak için güzel olabilir belki ama çok yorucu bir yol. İnebolu'dan öğlen yola çıktığımız da düşünülürse İstanbul'a gidecek birisinin tercih edeceği bir yol değil aslında:) Cide'ye ve Gideros Koyu'na uğramayı planladığımız için böyle yaptık ama sanırım en iyi plan Pınarbaşı'ndan direkt Cide'ye gitmek olacakmış... Neyse, bir şekilde döne döne ve tepeden denizi seyrede seyrede Cide'ye ve Gideros Koyu'na vardık. Yemeği Cide'de yemek istiyorduk ama istavrit dışında bir seçenek olmayıp da aramızda balığa muhalif olanlar olunca Gideros'a şöyle bir uğramış olduk. Deniz olarak yosunlu olduğu için bana çok iyi gözükmedi ama sakin sakin oturup birşeyler yiyip içmek için uygun bir yer diye düşündüm...

Orası mı burası mı derken Amasra'ya kadar geldik ve yemeği orada yedik. Daha da önemlisi biraz dinlenmiş olduk. Ben araba kullanmadım ama o yollarda arkada oturmak daha yorucu resmen. Bir deniz faslı da Amasra'da yaptıktan sonra akşama doğru Amasra'dan ayrıldık ve Karabük üzerinden otobana bağlanarak gece yarısında İstanbul'da olduk.

Özellikle son gün yorucu oldu ama güzel bir haftasonuydu. Tabi ki gezinin yıldızı Horma Kanyonu'ydu. Öyle çok fazla kanyon görmüşlüğüm yok ama bugüne kadar gördüğüm en güzel kanyondu diyebilirim. Suyun tersi yönünde gittiğimiz için kanyonu tamamen geçemedik ama bir ara Pınarbaşı tarafından girerek kanyondan şelaleye kadar gitmeyi planlıyoruz ama bakalım ne zaman kısmet olacak...

Ilıca Şelalesi ve Horma Kanyonu

Fotoğraflı Versiyon: Ilıca Şelalesi ve Horma Kanyonu


Geçtiğimiz hafta sonu macerasever arkadaşlarımın Küre taraflarına gitme teklifiyle alelacele bir plan yapıp yola düştük. Küre Dağları'ndan sadece geçmiştim bugüne kadar. Geçerken gördüğüm manzaralar ve de okuduklarım gerçekten etkileyiciydi, o yüzden de merak ettiğim yörelerden birisiydi.
Topladığımız bilgilerden önce Ilıca Köyü'ne gitmeye ve orada şelalenin ve kanyonun durumunu öğrendikten sonra ona göre davranma şeklinde bir plan yaptık. Sabah 9 gibi İstanbul'dan çıktık ve otoyoldan Gerede ayrımına kadar giderek Karabük'e saptık. Safranbolu'da bir yemek molası vererek Safranbolu bükmesini tatmış olduk. Tabi oralara kadar gitmişken daha önce tadıp çok beğendiğim cevizli yaprak helvadan da almamak olmazdı. Bu helva dönüş yoluna kadar açlık ve enerji ihtiyaç duyulan anlarda epey idare etti. Aynı zamanda kendisi yine Safranbolu'dan aldığımız iple birlikte teknik ekipmanımızı oluşturuyordu:)
Safranbolu'dan biraz Bartın yönüne devam ettikten sonra Eflani, Pınarbaşı yolu sağa doğru ayrıldı. Yol yer yer çalışmalar yüzünden pek kötüydü. Bir yanda iş aletleri çalışıyor, yanlarından siz geçiyorsunuz. Herhalde pek fazla araç geçmediği için düzgün bir servis yolu yapmaya gerek duymamışlar.
Eflani'yi geçtikten sonra da Pınarbaşı'na gelmeden Valla ve Horma kanyonlarıyla Ilıca Şelalesi'ne giden yol ayrıldı. Etrafı ormanlarla çevrili bir vadinin içine inmeye başladık. Biraz gidince de tabelalar Valla Kanyonu için sol, Horma Kanyonu ve Ilıca Şelalesi için sağ gösterdi. Hedefimiz Horma Kanyonu olduğu için sağdan devam ederek Park Ilıca 'ya geldik. Ahşap kulübelerden oluşan güzel bir tesis. Yer ayırtmadığımız için boş oda olmadığını söylediler. Dönüşte tekrar duruma bakarız, belki gelmeyen olur diyerek kanyon ve şelale hakkında bilgi almaya çalıştık...
Gelmeden önce bizim aldığımız bilgiler Horma Kanyonu'da Pınarbaşı tarafından girildiği ve kanyonun 4 km sonra Ilıca Şelalesi'nde son bulduğu şeklindeydi. Her ne kadar ekipman şarttır dese de profesyonel olmayanların da geçebileceği gibi bir bilgi vardı. Tabi biz bir kere ters yönde, şelalenin oradaydık. Oteldeki görevliye kanyon geçişini sorduk ama o mümkün değil geçemezsiniz, dağcı bir ekip tüm ekipmanlarıyla geldi, 4 sene denediler geçemediler, en son beşincisinde geçtiler şeklinde bir yaklaşımda bulundu. E peki şelaleden yukarı doğru gidelim dedik, ona da yapamazsınız dedi önce. Sonra hemen üstte bir kemer vardır, bir bakın, orayı geçerseniz biraz daha gidersiniz dedi. Biz de önce bir şelaleyi görelim sonra da kanyona bakarız diyerek köye doğru ilerledik.
Arabaları köyde bırakıp şelaleye kısa bir yürüyüşle patika bir yoldan gidiyorsunuz. Şelaleye gelmeden önce bizi kayaların üzerinde yetişmiş, üzerleri yosunla kaplı ağaçlar karşıladı. Bu şekilde ağaçları bir de Macahel Vadisi'nde görmüştüm. Orada çok daha fazla sayıda varlardı tabi ama yine de yıllar sonra tekrar görmek ilginçti.
Yolun sonunda gördüğümüz Ilıca Şelalesi ise gerçekten güzeldi. 15 metre yüksekten dökülen şelalede mevsim dolayısıyla çok fazla su yoktu ama hem şelalenin hem de şelalenin altında oluşmuş gölün görünüşü çok güzeldi. Özellikle de suyun rengi...Tabi hemen girdik soğuk sulara. Yoldan sonra çok iyi geldi. Şelalenin yakınlarındaki kayalığa çıkıp şelalenin döküldüğü yere atlamak da ayrı bir zevk. Sudan çıkınca şelale sizi nasıl baktığınıza göre dövüyor ya da masaj yapıyor. Çok fazla acıtmadığı için bir süre durmak mümkün altında... Velhasıl sadece şelale bile yola değerdi bence...
Şelale molasından sonra şelaleye giden patikadan biraz geri gidip üste doğru çıkan kanyon yoluna saptık. Kanyonun girişi de çok güzeldi. Giderseniz kanyona girmeyecek olsanız bile üst tarafa çıkmanızı tavsiye ederim. Su şelaleden dökülmeden önce iyice oyulmuş kayaların içine giriyor, dar alanlardan geçip sonra dökülüyor. Tabi bu şimdiki hali, su fazla olduğunda bizim gördüğümüz kaya oyukları görülmeyebilir bile. Yine bu bölümde çember şeklinde oyulmuş bir kaya vardı. Onun dışında irili ufaklı göletlerde suya girip serinleyebilirsiniz. Biz kanyonu merak ettiğimiz için içerilere doğru ilerledik. Birkaç yeri yüzerek geçmemiz gerekti ama çok zor bir yer yoktu. Ta ki ikinci büyük şelaleye ve onun altındaki göle gelene kadar...Şelaleden yukarı çıkmanın mümkün olmadığı uzaktan belli oluyor ama yan tarafında kayalık bir bölge var ve oradan şelalenin yukarısına çıkış olabilir diye düşünüyoruz. Bunun üzerine grubun keçisi Hamza'yı önden yolladık. Aradı taradı, oralardan bir geçit buldu. Biz de arkadan giderek bu şelaleyi geçmiş olduk. Birkaç tane daha tamamen suya girmeyi gerektiren yer geçtikten sonra böyle yerlerden birinin sonundaki bir şelalede tıkandık. Enerjimiz de azalmış olduğu için geri döndük. Zaten ben oraya gelmeden önce de acayip üşüdüğüm için gücümü tüketmiştim. Kanyon doğal olarak güneş almadığı için soğuktu, su da soğuktu ama herkese birşey olmazken ben bir ara resmen titreme krizine girdim. Hatta bir ara dönüşte iki havuzun ortasında bir kayaya yapıştım kaldım. Kayaya çıkmaya çalıştım ama kollarım milim bile oynatamadı vücudumu, neyse biraz dinlenince kendime geldim. Ama epeydir spor yapmayı ihmal etmemin pek iyi sonuçları olmadığını da anlamış oldum:)
Sonuç olarak güzel bir yürüyüş oldu, Horma Kanyonu'nu çok beğendik. Suların rengi, oyulmuş kayalar, etrafta yükselen duvarlarla görmeye değer bir kanyon. İlerlemek kolay değil ama yine de değiyor...
Malesef şelaleden ve kanyondan fotoğraflar yok çünkü tamamen suya girmek zorunda kalacağımızı bildiğimiz için yanımıza makine alamadık. Ama şu adresten ilgili fotoğralara bakabilirsiniz:
Kanyon dönüşü Park Ilıca'yı tekrar kontrol ettik ama yer yoktu. Pınarbaşı'daki Paşakonağı 'nı arayarak bizim için yer ayırttılar sağolsunlar. Yer işimiz hallolunca saat geç olmasına rağmen gelmişken Valla Kanyonu 'nu da görelim dedik ve Pınarbaşı yolundan kanyon tarafına saptık. Muratbaşı Köyü'nde arabayı bırakıp bir tarif aldıktan sonra hava kararmadan yetişmek için yola düştük. Gidiş geliş yarım saat demişlerdi ama biz bir türlü bahsedilen gözlem noktasına varamadık. Bir yerde patika yol ikiye ayrıldı ve tabela yoktu. Birini tercih ederek epey gittik ama artık patikanın üzerinde otlar filan da olunca burası değil diyerek geri döndük ve diğer yola saptık. Tabi bu arada hava iyice kararmıştı. Neyse ki dolunaya yakın bir ay vardı ve etrafı biraz aydınlatıyordu. Bu ikinci yoldan yokuş aşağı epey de hızlı olarak indik ama suyun sesi gittikçe yaklaşınca neredeyse dereye inmiş olduğumuzu anladık ve artık pes edip geri dönmeye karar verdik. Tabi koştura koştura indiğimiz son derece dik yokuşun çıkışı pek keyifli olmadı:) Kanyonda zaten yorulmuştuk, burada da epey bir enerji harcayarak oldukça sportif bir gün geçirmiş olduk. Bir şekilde karanlıktan yanlış bir yere saptık ama başka da yol ayrımı görmediğimiz için nereden sapmış olabiliriz hiç bilmiyorum. Tabi keşke laf dinleyip bir kılavuz alsaydık yanımıza dedik ama geçti Bor'un pazarı... Dönüşte arabanın yanında bir amca biraz daha gelmeseydik bizi aramaya çıkacağını söyledi. Merak etmişler uzun süre gelmeyince. Velhasıl epey bir yorulduk ama Valla Kanyonu'nu sadece uzaktan görebildik. Son iki fotoğraf oradan...
Pınarbaşı'nda kalış ve İnebolu - Amasra üzerinden dönüşümüz de sonraki bölüme kalsın...